Kalbi Öteki, Vücudu Diğer Yerde: Yasal Sultan Süleyman’ın İç Organları Çıkarılıp Nereye Gömüldü?

En önemli seferlerinden biri Zigetvar’da hayatını kaybeden Kanuni Sultan Süleyman’ın bedeninin mumyalanarak İstanbul’a gönderildiği, organlarının ise başka bir yere gömüldüğüne dair çeşitli tartışmalar vardı. Ancak tarihi belgeler bu konuya açıklık getiriyor.

Konuyla ilgili araştırmayı gerçekleştiren Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil, incelediği belgelerden Kanuni Sultan Süleyman’ın kalbinin nerede attığını yıllar önce tespit etmiş.

Daha önce tarihçiler, bu konuyla ilgili net bir bilgiye sahip değildi.

Kanuni, seferlerle doldurduğu hayatının son demlerinde, 1566’da hasta olduğu halde Zigetvar’a sefere çıktı. Hükümdarlığının 46. yılında sefere çıkma sebebi ise Macaristan’ı güvence altına almaktı. Günden güne artan hastalığı karşısında yaklaşık 1 ay süren kuşatma ardından Padişah, Zigetvar Kalesi’nin fethinden bir gece önce vefat etti.

Ölümü bir süre herkesten gizlendi. Sadece ölümünü bilen 12 kişiyle cenazesi kaldırıldı, işte bizim de merakımızı körükleyen konu olan iç organlarının çıkarılarak oraya defnedildiğiydi. Peki gerçekten de öyle mi oldu?

Pek çok tarihçi Kanuni’nin kalbinin Zigetvar’da bir kilisede gömülü olduğunu düşünüyordu.

Erhan Afyoncu, konuyla ilgili: “Kanuni öldükten sonra kalbi ve iç organları burada (Zigetvar) bir yere gömülüyor. Daha sonra buraya bir türbe ve dergâh yapılıyor. 1693’te burada bulunan türbe, Avustralyalı bir subay tarafından yıkılıyor ve üzerinde Katolik kilisesi inşa ediliyor” açıklamalarında bulunmuştu.

Bugün, Zigetvar Kalesi’ne 3 km uzaklıkta yer alan bu kilise ise pek kullanılmıyor. Daha da garibi, kilisenin kitabesinde şunların yazıldığı bilgisine ulaşılmış: Kanuni Sultan Süleyman Han Gazi Hazretleri’nin kalbi hümayunlarıyla, iç organları vaktiyle türbe olan bu yerde defnedilmiştir.”

Feridun Emecen de konuyla ilgili aynı fikre sahip.

Ünlü tarihçi, “Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar önlerinde kale alınmadan önce vefat ettiği için ölümü savaş ortamı nedeniyle gizlendi. Cenazeyi orada tutabilmek için muhtemelen iç organlarının çıkarıldığını düşünüyoruz. Onun öldüğü yerde de iç organlarının gömülü olduğu düşünülerek daha sonra Sokullu Mehmet Paşa tarafından bir türbe yapılmış” şeklinde düşüncelerini ifade etmiştir.

Nurhan Atasoy da konuyla ilgili şu düşüncelerini paylaşmıştır: “Kanuni’nin iç organlarını kutu gibi bir şeyin içine koymuş olmalılar. Çünkü bunun toprağa karışması, toprakta eriyip gitmesi lazım. Ama bu kutuyu bulmak mümkün değil, belki de bulunabilir. Katolik kilisesinin buraya yapılması da tesadüf değildir. Türbeyi önce yıkmışlar, ondan sonra da bu kiliseyi yapmışlar. Bu biraz da İslamiyet’e karşı duydukları nefrettir. Türbeyi bulmak için etraftaki bütün binaların temellerini de bulmamız gerekiyor.”

Macaristan halkı da Kanuni’nin organlarının orada olduğunu kabul etti.

Macar halkının bir inanışına göre, 1913 yılında kilisenin duvarında asılı bir yazıda bu gerçeğin belirtilmiş. Bu sır perdesini aralayan çalışmayı ise Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil gerçekleştirdi. Başbakanlık ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinden Sokullu Mehmet Paşa’nın belgelerini inceleyerek konuya açıklık getirdi.

Edirne’de gerçekleştirilen Osmanlı İlim, Düşünce ve Sanat Dünyasında Balkanlar Sempozyumu’nun ardından konuyla ilgili bir açıklama yapan İbrahimgil, Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının nerede olduğunu 2014’te tespit etti. 2 yıla yakın Balkanlar’daki Türk eserleriyle ilgili çalışma gerçekleştirdiğini, bu çalışmalar esnasında da hiç beklemedikleri bu gelişmenin olduğunu söylemiştir.

Macaristan’ın Zigetvar şehrinde, Kanuni Cami yanında yer alan dergâhta gömülü olduğu bulundu.

Seneler önce bir çalışma esnasında rastlanan bilgilerle doğruluğu kabul edilen bu olay için Türk heyeti de türbeyi ziyaret etti, gerekli çalışmaları gerçekleştirdi. Sultan’ın naaşının mumyalanmasının ve iç organlarının çıkarılıp misk ve amberle yıkanıp gömülmesinin formunun bozulmadan İstanbul’a getirilmesi için alınan bir önlem olduğu kabul ediliyor. Yıllardır merak edilen sır perdesi ise böylece aralanmış oldu.

Kaynaklar: BBC, Balkanlar Oturumu, Academia, Erhan Afyoncu

Yorum yapın