Batının gözünde hasta adam haline gelen Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra fiilen işgal edilmeye başlamıştır. Bu işgale sessiz kalmayan Türk milleti, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde birleşerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Bu mücadele sırasında yaşanan sayısız muharebe arasında en şiddetli olan şüphesiz Sakarya Meydan Muharebesi olmuştur.
Atatürk tarafından kıyamet savaşı olarak adlandırılan Sakarya Meydan Muharebesi, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın meclise söylediği ‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.’ sözü ile bir anda umudun ışığı olmuştur. Hepimizin bildiği gibi bu muharebenin kazanılması sonrası Türklerin yüzlerce yıllık geri çekilmesi en sonunda durmuş ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulacağı süreç başlamıştır.
Öncelikle dönemin şartlarını iyi bilmek gerekiyor:
Anadolu toprakları karış karış işgal edilmiş, yetmemiş Sevr Antlaşması ile işgalciler arasında pay edilmiş ve buna sessiz kalmayan Türk milleti Mustafa Kemal Paşa liderliğinde birleşmiştir. Kuvay-ı Milliye ordusu, I. İnönü Muharebesi sonrası birleştirilmiş ve bu güçle Türkiye Büyük Millet Meclisine yani Ankara Hükümeti’ne bağlı düzenli bir ordu kurulmuştur.
İzmir’e iyice yerleşmiş işgalci Yunan ordusu generali Anastasios Papulas, yiyemeyeceği bir lokmayi yutmuş ve gözünü Ankara’ya dikmiştir. Aslında kendisi de böyle bir harekatın düpedüz salaklık olduğunun farkındaydı ancak Yunan ordusunun verdiği büyük zayiat giderek askerin moralini daha çok bozuyordu ve kendisi içten içe tarihe Ankara Fatihi olarak geçmek istiyordu.
‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.’ sözü ile kaderimiz değişiyor:
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde yaşanan yenilgiler maalesef Türk ordusunun moralini bozmuştu. O dönem TBMM Başkanı ve Başkomutan olan Mustafa Kemal Paşa durumu görerek Fevzi Paşa ile birlikte Batı Cephesinde yer alan birliklerin Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmelerine ve bu hattı korumalarına karar verdi. Fakat daha sonra askeri dehası devreye girdi ve mecliste şu konuşmayı yaptı;
“Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütam yani birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.”
Sakarya Meydan Muharebesi başlıyor: Satıh bütün vatan!
3 Ağustos 1921 tarihinde Fevzi Çakmak, meclis tarafından Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Geri çekilmeye başlamış olan Türk ordusu yeniden düzene sokuldu. Bu sırada Türk keşif birlikleri anlık olarak Yunan ordusunun ilerleyişini takip ediyordu. Baskın olma özelliğini kaybeden Yunan ordusu ilk taarruzu 23 Ağustos günü yaptı ve başarısız oldu.
2 Eylül’de Yunanlar Çal Dağı’nı ele geçirince Türkler geri çekilip savunmayı sürdürdü. Ne yaparsa yapsın Türk savunmasını geçemeyen Yunanlar en sonunda 9 Eylül günü savunma pozisyonuna geçti. 10 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa liderliğinde başlatılan Türk taarruzu ise dillere destan bir mücadele haline dönüştü.
Türk ordusu önce Çal Dağı’nı geri aldı. Yunanlar, Eskişehir – Afyon doğusuna çekilmek zorunda kaldı. Oluşan boşlukta art arda bölgeler işgalcilerden kurtuldu. 13 Eylül günü süvariler ve piyadeler kaçan Yunanların peşine düştü. 100 kilometrelik bir alan boyunca 22 gün ve gece durmaksızın süren Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunanlar kaçarken her yeri tahrip etmeyi ihmal etmediler.
Muharebe bittiğinde topraklar kana boyanmıştı:
Mustafa Kemal Paşa’nın ‘Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.’ sözü ile başlattığı Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun 60 bine yakın şehidi vardı. Çok fazla subay kaybettiğimiz için Subay Muharebesi olarak da anılan bu savaş Atatürk tarafından Sakarya Melhame-i Kübrası olarak yani kıyamet savaşı olarak adlandırılmıştır.
Maalesef Yunan ordusu şerefiyle geri çekilmemiş; kaçarken Türk kadınlara tecavüz etmiş, evleri yıkmış, köyleri talan etmiş, tarlaları yakmış, ne bulursa yağmalamıştır. Geride bıraktıkları yüzünden bir milyondan fazla Türk sivil evsiz kalmıştır. General Anastasios Papoulas ve heyeti istifa etmiştir.
Atatürk ilk rütbesini Sakarya Meydan Muharebesi sonrası almıştır:
Sakarya Meydan Muharebesi sonrası Miralay Fahrettin Bey, Miralay Kâzım Bey, Miralay Selahattin Adil Bey ve Miralay Rüştü Bey günümüzdeki tümgeneral rütbesine denk olan mirliva rütbesine terfi ettirilerek paşa olmuşlardır.
Mustafa Kemal ise TBMM Başkanı ve Başkomutan olmasına rağmen bir ‘isyancı’ olduğu için Osmanlı Devleti tarafından verilen tüm rütbeleri elinden alınan sen ben gibi sıradan biriydi. Sakarya Meydan Muharebesi sonrası TBMM tarafından Gazi ve Mareşal unvanları verilen Mustafa Kemal Paşa, bu durumu Nutuk’ta şu sözlerle anlatır;
“Sakarya muharebesi neticesine kadar, bir rütbe-i askeriyeye haiz değildim. Ondan sonra, Büyük Millet Meclisince Müşir yani Mareşal rütbesi ile Gazi unvanı tevcih edildi. Osmanlı Devleti’nin rütbesinin, yine o devlet tarafından alınmış olduğu malûmdur.”
‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.’ ne demek, neden bu kadar önemli?
O güne kadar Türk ordusu birlikleri bir cephe kuruyor, burada direnebildiği kadar direniyor ve olmuyorsa geri çekilerek mücadeleye devam ediyorlardı. Fakat Sakarya Meydan Muharebesinde artık küçük cephelere yer yoktu. Bir cephe kurulacaksa orası bütün vatan olacaktı ve tüm birlikler tek bir yürek olarak her birlikte mücadele edeceklerdi.
‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.’ sözü askeri bir stratejinin yanı sıra Sakarya Meydan Muharebesi’nin önemini anlatır. Çünkü bu muharebe sırasında ordu hala kısa vadeli planlar yaparak bulunduğu cepheyi korursa mağlubiyet kaçınılmaz olacaktır. İşte Mustafa Kemal Paşa’nın bu emri, bu yüzden son derece önemlidir.
Tarihçi İsmail Habip Sevük, “13 Eylül 1683 günü Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durdurulmuştur.” diyerek bu muharebenin önemini anlatır. Sakarya Meydan Muharebesi sonrası saltanat destekçileri bile Ankara Hükümeti’ne destek vermeye başlamış ve en önemlisi İngiltere, işgalci Yunanlara olan desteğini geri çekmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya Meydan Muharebesi öncesi söylediği ‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.’ sözünün ne anlama geldiğinden ve bu muharebenin öneminden bahsettik. Bazen güçlü bir liderin dudakları arasından çıkan tek bir söz bile koca bir milletin kaderini değiştirebilir.