Romantik ilişkilerde hissettiğimiz duygular, ilişkinin durumuna göre bağımlılık yaratabilme potansiyeline sahip. Özellikle partnerimizle veya hoşlandığımız kişiyle ilk tanıştığımız zaman sadece onu düşünmek, ona göre hareket etmek ve adımlarımızı onsuz atmamak isteyebiliriz. Heyecanımıza ve hayranlığımıza yenik düşüp etrafında pervane olduğumuz dönemler mutlaka olmuştur. Peki sizce bu durumlar her zaman mutluluk veriyor mu?
Kendimizle ve karşımızdaki kişilerle kurduğumuz ilişkilerde, her gün yeni bir farkındalık kazanmaya devam ediyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz şeyleri düşününce, içimizin kıpır kıpır olması gerekir ancak öyle durumlar vardır ki bu heyecan ve mutluluklar bazen “aşk” değil “limerence” durumu olabiliyor.
“Limerence” esasında kendisini aşk gibi gösterse de aslında aşkın tam tersi bir durum.
Limerence terimi, ilk kez 1970’li yıllarda psikolog Dorothy Tennov tarafından ortaya atıldı. Tennov’a göre bazı insanların yaşadığı aşk deneyimi, duyguların yoğun olarak hissedilmesiyle beraber yaş, cinsiyet, kültür veya başka herhangi bir özellikten bağımsız bir şekilde yaşanması durumuna deniyor.
Bu duygu karmaşasında “limerence” ve “limerence objesi” olarak iki karakter bulunuyor. Limerence, devamlı limerence objesini düşünür; onu olduğundan daha iyi görme eğilimindedir ve devamlı bir özlem hâlindedir. Ondan başka bir şey düşünemez hâle gelir ve bu duygular, limerence kişisinin gündelik yaşantısını bile etkileyebilir. İlk görüşte aşk gibi görülse de limerence ve gerçek sevgi birbirinden çok farklıdır.
Limerence genellikle kendisini bu tür durumlarda gösterebilir:
- Kişinin karşısındakini idealize etmesi ve onu her hâliyle mükemmel görmesi
- Çevresel etmenlerin sürekli limerence objesini hatırlatması
- Limerence objesi tarafından reddedilme korkusu
- Limerence objesinin, limerence kişisinin duygularına karşılık verip vermemesine bağlı olarak ruh hâli dalgalanmaları yaşaması
- Limerence objesine güzel ve çekici gözükebilmek için yüksek efor sarf edilmesi
- Limerence kişisinin yoğun duygu durumundan dolayı doğru ve yanlışı ayırt etmede zorlanması
Yani bir ilişkide görülen tüm kırmızı bayrakların (red flag) yeşil bayrak (green flag) olarak görülmesi durumu da diyebiliriz.
Aşk, insanı doyuma ulaştırırken; limerence, kişiyi gerçeklikten uzaklaştırır.
Aşkın tanımını nasıl yaparsınız bilmiyoruz ama aşk, bir duygu olarak kabul edilir. Ancak limerence ise bir deneyimdir. Kendi içinde farklı evreler barındıran limerence, kişiyi sağlıksız bir ilişki olarak gözükse bile ilişkisi için çabalayan, partnerini kaybetmek istemeyen ve sürekli onun istekleri doğrultusunda hareket eden birine dönüştürür.
Bu evrelerden ilki Attachment/Infatuation (bağlanma/sevdalanma) evresidir. Kişi, pek de ilgi duymadığı biriyle ilişki kurmak ister. Çünkü kaybedecek bir şeyi yoktur ve ilişki yürümezse bitirebilir. Olaylara mantıklı bakabilir. Zaman geçtikten sonra partnerini tanımaya başlar ve kişisel özelliklerini beğendikten sonra onun özel olduğunu düşünür. Onun yanında kendisini güvende hisseder. Duygusal bir bağ kurmaya çalışır ve ne kadar ortak özellikler varsa bu duygusal bağ ona göre güçlenir.
İkinci evre ise Crystallisation (kristalleşme) evresidir. Kişinin partnerine duyduğu sevgi daha da güçlenir ve onu ne pahasına olursa olsun savunmak ister. Hayatının onunla daha renkli olduğunu düşünür ve onu kaybetmek istemez. Kendi inançlarından vazgeçmeye başlar ve partnerinin inançları doğrultusunda düşünmeye başlar.
Üçüncü ve son aşama ise Deterioration (bozulma) evresidir. İlişkideki tutku, güven ve sevgi azalmaya başlasa bile ilişki bitmez; çünkü partnerinden uzaklaşma fikri bile onda panik hâli yaratır. Daha saldırgan bir ruh hâline bürünebilir, partnerini kontrol etme ihtiyacı duyabilir ve ilişkisini aniden resmileştirmek isteyebilir.
Zamanla toksik bir hâl alan ve kişiyi gerçeklikten uzaklaştırmaya başlayan limerence durumu nasıl aşılabilir?
Ne yazık ki birçok insan limerence durumunu deneyimleyebiliyor. Âşık olmasanız bile, partnerinizden kopmak ve ilişkiyi bitirmek çoğu zaman acı verici olabilir. Ancak bunun üstesinden gelebilmek için birkaç çözüm yolu var.
- Önce kendinizi sevmeyi öğrenin. Sevilmeye değer olduğunuzu kendinize sürekli hatırlatabilirsiniz.
- Kendinize karşı dürüst olun. Partnerinizin size yaşattığı şeyleri düşününce kendinizi suçlamanız gayet doğaldır. Ancak yapıcı bir eleştiri ile kendinize baktığınızda olayın aslını daha iyi kavrayabilirsiniz.
- İyileşmenin zaman alacağını unutmayın. Her iyileşme beraberinde acıyı da getirir. Acı çekmekten ve iyileşmekten korkmayın.
- Değişmekten kaçınmayın. Unutmayın ki yaşadığınız birçok duygu size zamanında zarar veren duygulardı. Duygulara nasıl baktığınızı değiştirmek, sorunun kökenine inmeyi daha da kolaylaştırır.
- Sadece kendi duygularınızdan sorumlu olduğunuzu kendinize hatırlatın. İlişkide olup olmamak önemli değildir, duygularımızdan her zaman kendimiz sorumluyuz. Karşımızdaki kişinin duyguları bizim sorumluluğumuz altında değildir.
- Kendinizi tanımaya çalışın. Tanımaya başladıkça neyi neden yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.
Sonuç olarak limerence ile gerçek aşkı ayırt etmek zor olabilir. Gerçek aşk daha sakin, uzun vadeli ve sağlam bir temele dayalıdır, limerence ise genellikle daha tutkulu ve bazen toksik olabilir. Böyle bir durumda mutlaka uzman kişilerden yardım almayı ve farkındalığınızı geliştirmeyi unutmayın.