Yargıçlar, Öğlen Yemeğinden Sonra Sanık Lehine Daha Olumlu Kararlar Veriyormuş! Bir Hâkime Bu Araştırma Hakkındaki Fikrini Sorduk

İsrail’de 6 hâkimle yapılan bir araştırmada, sabah verilen kararların %65’inin sanık lehine olumlu sonuçlandığı tespit edilmiş. Mahkûmun şartlı tahliyesi gibi talepler hemen kabul ediliyordu. Ancak öğlen saatleri yaklaştıkça ve mahkeme oturumu uzadıkça, hem jüri hem de hâkim olumlu kararlardan gittikçe uzaklaşıyordu. Yemek molasından hemen önce, olumlu kararların yüzdesi neredeyse sıfıra düşüyordu. Yargıçlar ve jüri, ara verip bir şeyler yedikten sonra ise sanığın lehine olumlu sonuç istatistiği tekrardan %65 civarına yükseliyordu.

Türkiye’de henüz bu konuya dair bir araştırma yapılmadı ancak ülkelerin hukuk sistemlerinin birbirinden çok farklı olduğunu unutmamak gerek. Biz de bu içeriğimizde; Türk bir hâkimin deneyimlerinin ve bilgilerinin ışığında konuyla ilgili yorumlarını kendisinin ağzından dinleyeceğiz.

Verilecek kararın sanık açısından “iyi” veya kötü” bir şekilde sonuçlanması, hâkimin inisiyatifine mi bağlı?

Kararların sanık açısından “olumlu” ya da “olumsuz” sonuçlanması büyük oranda hâkimin inisiyatifine bağlı bir konu değil çünkü hâkim de kanunlara bağlı. Kanunların yönlendirdiği şekilde karar vermek zorunda olan hâkimin, herhangi bir duygu durumunun veya açlık durumunun bu kararı etkilemesi oldukça zor.

Hâkime takdir yetkisi, yani bireysel karar bırakılan zaman ise cezanın alt ve üst sınırı gibi durumlarla sınırlı kalıyor. Yani kanunlar ışığında verilecek sonucu “olumlu” veya “olumsuz” olarak etkilemesi çok düşük bir ihtimal.

Bir örnekle netleştirecek olursak…

Örneğin; birinin mahkemesi sabah görülecek, diğerinin öğleden sonra görülecek aynı vakalar olduğunu düşünelim. Bu vaka bir yaralama olayı olsun ve silah kullanılsın. Böyle bir dosyada hâkimin karara varacağı suçun alt sınırı veya üstüne yapacağı artırım miktarı, kanuna uygun olacak şekilde yürütülür. 

Kanunlar; kullanılan aletle ilgili veya böyle bir suçta verilebilecek alt sınırla ilgili ne söylüyorsa hâkim, öğleden önce veya öğleden sonra olması fark etmeksizin kanunların ışığında bir karara varır. 

Hâkimler, kararlarını mahkeme anında mı verir? Böyle bir şey anlık verilebilecek yanlış sonuçlara yol açmaz mı?

Hâkim, kararını o anda vermez. Mahkemeden öncesinde bütün dosyayı ve süreci derinlemesine inceler. Mahkeme sırasında ise kararı değiştirebilecek seviyede ciddi bir kanıt olup olmadığına bakar ve sanığa son kez söz hakkı verir.

Kısacası karar, bir nevi önceden verilmiştir. Bu nedenle hâkimin duruşma anında içinde bulunduğu fiziksel durum, kan şekerinin seviyesi, duygu durumu gibi etkenler kararını etkilemez. 

Hâkimin bireysel durumundan bağımsız, ağır suç vakaları öğleden önceye bırakıldığı için daha olumsuz kararlar çıkıyor olabilir mi?

Ağır suç vakalarının öğleden önceye bırakılması gibi bir kural olmamakla beraber hâkimler, dosyanın daha kapsamlı olduğu durumlarda bu davaları öğleden önceye almayı tercih edebilirler.

Bunun sebebi ise dosyanın değerlendirilmesi daha ‘ağır’ olduğundan öğleden önceye alınıp bir an önce halledilmesi tercih edilebilir. Ancak her şekilde, yasaya bağlı sürdürüleceği için sanık tarafından mahkemenin pozitif ya da negatif sonuçlanmasına dair bir etkisi olmaz. 

Hâkimin verdiği kararda açlık, tokluk veya o anki psikolojik durumu gibi etkenlerin rol oynamayacağını anladık. Peki bunlardan kaynaklı hatalar yapılabilir mi?

Hâkimlerin o anki fiziksel veya psikolojik durumuna göre usule uygun olmayan aksamalar veya hatalar meydana gelebilir. Fakat bu durum da sanık açısından olumlu ya da olumsuz denilebilecek bir karara yol açmaz.

Yalnızca TCK’deki ⅙ oranındaki takdiri indirim, yani iyi hâl indirimi uygulanması açısından bir değerlendirme söz konusu olabilir ancak hiçbir koşulda; öğle yemeğinden önce ve sonra sürdürülen farklı davalarda fakat benzer olaylarda, bir kişiye beraat verirken diğerine ceza verilmesi gibi bir durum mümkün değil. 

Çünkü iyi hâl indiriminde de hâkimin keyfi kararından ziyade; kişinin suç geçmişi, sosyal ilişkileri, suçtan önceki ve sonraki davranışları gibi kıstaslar yine kanunun ışığında değerlendirilir.

Hâkimimizin söylediklerini özetleyecek olursak, her koşulda kanuna bağlılardır ve başka etkenlerin kararda etkili olması gibi bir durum söz konusu olamaz.

Hâkimimiz; açlık veya tokluk gibi etkenlerle meydana gelebilecek maksimum durumun, ufak tefek hatalar olabileceği ancak yerel mahkemenin verdiği karar nihai karar niteliği taşımadığından bir olumsuzluk yaratmadığını söylüyor. Kısacası, kanunlar da kan şekeri tanımıyor. 🙂

Yorum yapın