Dünya tarihinde yapılan sayısız devrim arasında şüphesiz Vladimir Lenin tarafından Rusya’da gerçekleştirilen ve Ekim Devrimi olarak anılan sosyalist hareketin yeri ayrıdır. Çünkü bu devrim tam da Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilmiştir ve kelimenin gerçek anlamıyla dünyanın kaderini değiştirmiştir. Lenin devrimi ile birlikte dünya, ilk komünist devlet ile tanıştı.
Lenin tarafından kurulan Sovyetler, daha sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne dönüştü ve uzun yıllar varlığını sürdürdü. Böyle bir komünist devlet olması, dünyayı iki kutuplu bir hale getirdi. Devletin yönetimi tartışılsa bile ilk yıllarda yaşanan kötü olayların maalesef tartışılacak bir yönü bile yoktur. En iyisi gelin Vladimir Lenin kimdir yakından bakalım ve neyi savundu, neler yaptı sorularının yanıtlarını görelim.
Abisinin idamı sonrası siyasete bulaşan bir genç: Vladimir Lenin kimdir?
Doğum adıyla Vladimir İlyiç Ulyanov, 22 Nisan 1870 tarihinde Rusya’nın Ulyanovsk olarak da bilinen Simbirsk kentinde dünyaya geldi. İyi eğitimli bir ailenin altı çocuğundan üçüncüsüydü. Babası bir eğitim müfettişiydi ve yöneticilerin halkın eğitilmesine karşı olan politikalarını eleştirildiği için topun ucundaydı.
Zaten aile olarak halkçı ve çar karşıtı olarak biliniyorlardı. 1887 yılında Lenin’in abisi, Çar III. Alexander’a suikast planladığı suçlamasıyla idam edilince Lenin siyasete oldukça radikal bir biçimde bulaştı. Henüz 17 yaşındayken yasadışı bir eyleme katıldığı gerekçesiyle hukuk eğitimi gördüğü Kazan İmparatorluk Üniversitesi’nden atılan Lenin, bu dönemde Karl Marx’ın yazılarıyla tanıştı.
Kendini bir Marksist ilan eden Lenin, 1889 yılında okula döndü ve bir hukukçu olarak mezun oldu. Fakat faaliyetleri nedeniyle, daha sonra eşi olacak Nadezhda Krupskaya ile birlikte, Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Buradan önce Almanya’ya, daha sonra ise İsviçre’ye taşındı. Avrupa’da kendi gibi Marksistlerle tanışarak Bolşevik Partisi’ni kurdu. Lenin lakabını da bu dönemde almış ve benimsemiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Rusya’nın durumu, devrim hayali kuranların ekmeğine yağ sürdü:
Rusya; Sırplar, Fransızlar ve İngilizlerle birlikte 1914 yılının Ağustos ayında Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. Fakat bu yöneticilerin alabilecekleri en kötü karardı çünkü Rusya, dönemin sanayi gelişmelerinden uzak bir ülkeydi. Ruslar, savaş sırasında çok büyük kayıplar verdiler. Bunun sonucunda ise ülke uzun yıllar sürecek bir kıtlığın içine düştü.
Bu korkunç tablo, Lenin’in tam da istediği tabloydu. Çünkü bir devrim yapılacaksa böyle bir ortamda yapılırdı. Bu dönemde kaleme aldığı Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kitabında düşüncelerini anlatmıştır.
Lenin, ‘bir veba mikrobu olarak’ Rusya’ya dönüyor:
Rusya’nın bu berbat durumunu daha da kötü hale getirmek isteyen Almanlar, el altından yürüttükleri çalışmalarla Lenin başta olmak üzere sürgünde olan tüm Rus devrimcileri ülkeye geri göndermeyi başardılar. İngiltere Başbakanı Winston Churchill’e göre Almanların bu hamlesi, ülkeye veba mikrobu sokmak kadar etkili bir hamleydi.
1917 yılının Nisan ayında Rusya’ya dönen Lenin, ortamın düşündüğünden daha da uygun olduğunu gördü. Çünkü yaşanan kıtlık boyunca zaten halk sonu gelmez grevlere ve isyanlara başlamıştı. Yani halk hareketi çoktan Rusya topraklarında alevlenmişti. Yapılacak tek hamle, Rusya’daki geçici hükümetin koltuğunu sallamaktı ve Lenin bunu yapacaktı.
Ve Ekim Devrimi gerçekleşiyor: Peki Lenin neyi savundu?
Rusya’da reformların gerçekleşmesinin önünde duran ve ülkenin Birinci Dünya Savaşı’na katılmasına neden olan geçici hükümet, Lenin’e göre bir burjuvazi diktatörlüğünü temsil ediyordu. Ancak Lenin, bir proletarya diktatörlüğü kurulması gerektiğini savunarak asıl yönetimin işçilerin ve köylülerin elinde olmasının en doğrusu olacağını söyledi.
1917 yılının sonbaharına geldiğimizde işçiler, köylüler ve askerler birlikte hareket ederek gerçek bir isyan başlattılar. Fakat bu lidersiz bir isyandı ve oluşan otorite boşluğunu dolduran kişi Lenin oldu. Paramiliter bir silahlı güç olan Kızıl Muhafızları örgütleyen Lenin, 7 ve 8 Kasım 1917 günlerinde neredeyse hiç kan dökmeden hükümet binalarını ele geçirdi.
Hükümet gücünü ele geçiren Bolşevikler, Sovyetler devletini ilan ettiler ve Lenin de devlet başkanı olarak kabul edildi. Böylece dünyanın ilk komünist devleti kurulmuş oldu. Yeni yönetimin ilk icraati ise Brest-Litovsk Antlaşması ile Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan ayrıldığını tüm dünyaya duyurmak oldu. Osmanlı da bu antlaşmanın taraflarından biriydi ve işgal altındaki Kars, Ardahan, Artvin bölgeleri geri alındı.
Devrimin ilk yılları, Rus halkını canından bezdirdi:
Elbette hiçbir devrim böyle iki günde kansız bir şekilde gerçekleşmez. Devrim sonrasındaki tam üç yıl boyunca devrimci Kızıl Ordu ile karşı devrimci Beyaz Ordu arasında kanın su gibi aktığı bir iç savaş yaşandı. Savaş Komünizmi olarak adlandırdığı bir ekonomi politikası yürüten Lenin, zaten son deliğinde olan Rus halkının kemerlerini çok daha fazla sıkmaya başladı.
Üretim ve sanayi araçları kamulaştırılarak köylünün neredeyse tüm tahılına el konuldu. Bu politikalar, endüstriyel ve tarımsal üretimin düşmesine neden oldu. Resmi rakamlara göre 1921 yılına geldiğimizde beş milyondan fazla Rus açlıktan ölmüştü. Yaşananlara yoksulluk ya da kıtlık demek bile az kalır.
Lenin baktı ki yeni kurulmuş hükümetinin tahtı sallanıyor, politikalarda biraz gevşemeye gitti. Yeni Ekonomi Politikası adı verilen yeni bir sistem kuruldu. Bu sisteme göre serbest piyasa ve mini kapitalizm yeniden yaratıldı ama devlet kontrolü altında yürütülecekti. Yani dünyanın ilk komünist devleti de artık o kadar komünist değildi.
Yüzbinlerce muhalifin öldürüldüğü Kızıl Terör dönemi başladı:
Gerçekleştirilen tüm bu akıl dışı politikalar nedeniyle halk her geçen gün kaynamaya devam ediyordu. Kendisi de bir halk devrimi ile yönetime geçen Lenin, başka bir halk devrimi ile indirilmekten korktuğu için Rusya’nın ilk gizli polis teşkilatı olan Çeka’yı kurdu. Çeka’nın amacı halkın huzur ve güvenliğini sağlamak değil, halk içerisinde ve parti içerisinde bulunan muhalif sesleri susturmaktı.
Rakip sosyalist parti liderinin Lenin’i ağır yaraladığı bir suikast girişimi sonrası tarihe Kızıl Terör olarak geçecek dönem başladı. Çarlık rejimini destekleyenler, Rus burjuvazi sınıfından olanlar, Lenin’in partisine sadık olmayanlar gibi muhalif gruplardan olanların da içinde bulunduğu yüz binden fazla insan, 1918 yılının Eylül ve Ekim ayları arasında Çeka tarafından öldürüldü. Bu kişilerin tek suçu, sınıf düşmanı olmaktı.
Sovyetler Birliği’ni kuran Lenin nasıl öldü, mezarı nerede?
1922 yılına geldiğimizde Lenin; Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında ile bir antlaşma imzalayarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni kurdu. Lenin bu dönemde art arda felç atakları geçirdiği için yönetim zaten fiilen Komünist Parti Genel Sekreteri Joseph Stalin’in eline geçmişti bile.
1924 yılının 21 Ocak günü Vladimir Lenin, Moskova yakınlarındaki Gorki Leninskiye’de 53 yaşında hayatını kaybetti. Mumyalanan cenazesi bugün bile hala Kızıl Meydan’daki bir mozolede sergilenmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında hasar görmemesi için zaman zaman farklı bölgelere de taşınmıştır. Lenin’den sonra başkan olan Stalin’in yaptığı kıyımlar ise başka bir yazının konusu.
Dünyanın ilk komünist devletini kuran devrimci lider Vladimir Lenin kimdir, neyi savundu gibi merak edilen soruları yanıtladık. Bugün kulağa korkunç gelse de tarihi gerçekleri o dönemin şartlarına göre değerlendirmek gerektiğini unutmayın.