Günümüzde eş cinsellik; yeni çıkmış bir trend, gençler için bir heves, geçici bir dönem veya “Amerika’nın oyunları” olarak görülerek sanki yeni türemiş bir olgu olarak yorumlanabiliyor.
Ancak doğadaki diğer hayvanlarda bile görülebilen eş cinsellik bir yana, insanlık tarihinin geçmişine baktığımızda da çokça örnekleriyle karşılaşabiliyoruz. Bu örneklerden bazıları da Osmanlı’da yer alıyor.
Osmanlı döneminde tasvir edilen resimler, yazılan şiirler ve bazı tarihçilerin yorumları; özellikle 17. ve 18. yüzyılda Osmanlı’da “oğlancılık ve eş cinselliğin” olduğunu gösteriyor.
Osmanlı’dan kalma sanat eserlerinde, erkek erkeğe ilişkinin birçok görsel tasviri bulunuyor. Resimlerin yanı sıra dönemin şiirlerinde de çokça örneğine rastlayabiliyoruz.
Günümüzde her ne kadar, bazı kesimler tarafından ‘sapkınlık’ olarak görülse de tarihimizin büyük bir kısmını oluşturan Osmanlı’da eş cinselliğin izleri vardı ve şimdiki kadar tabu görülmüyordu.
Özellikle Divan şairlerinin şiirlerinde, oğlancılık ve eş cinsellikle ilgili pek çok ipucu bulabiliyoruz.
Dönemin şairleri, eş cinsel ilişkiye işaret eden pek çok şiir yazdı fakat yorumcular ve çevirmenler Osmanlı şiirindeki eş cinselliğin varlığını reddetmek amacıyla bu şiirleri yavaş yavaş heteroseksüel bir alana ittiler veya farklı şekillerde yorumladılar.
Divan edebiyatı şiirlerinden birine örnek olarak Enderunlu Nedim’in şiirini verebiliriz. Hatta ders kitaplarında bile yer alan bu şiirin 4. dörtlüğükaldırılarak anlam kaybı yaşatmaya çalışılıyor:
Gel şu neşesiz gönle bir neşe bağışlayalım.
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
İşte üç çifte kayık iskelede hazır.
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Gülelim oynayalım, dünyadan arzumuzu alalım.
Yeni Çeşme’den Tesnim suyu içelim.
Ejderha’nın ağzından hayat suyu aktığını görelim.
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Bazen gidip havuz kenarında salına salına dolaşalım.
Bazen gelip Kasr-ı Cinân’ı seyredelim, hayran olalım.
Bazen şarkı okuyup bazen gazel söyleyelim.
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Annenden “Cuma namazına gidiyoruz.” diye izin alıp
Zulmedici felekten bir gün çalalım.
Gizli yollardan iskeleye doğru dolaşıp
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Bir sen, bir ben, bir de güzel şarkı söyleyen biri,
Eğer iznin olursa bir de aşktan çılgına dönmüş.
Nedim Ey şuh, öbür dostları bugünlük feda edip
Gidelim selvi boylu güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Şiirdeki ipuçlarına bakacak olursak:
İkinci dörtlükte yer alan “Tesnim suyu”, “bengisu” anlamına gelir. Yani bu suyu içen kişi artık ölümsüzdür. Şiirdeki “tesnim suyu” ile anlatılan ise aslında sperm ve bir sonraki satırda yer alan “Ejderhanın ağzından hayat suyu aktığını görelim.” cümlesi, bahsedileni daha da tutarlı hâle getiyor.
Üçüncü dörtlükte yer alan “salına salına yürümek” tabiri, şiirin orijinal dilinde “hirâman” olarak yer alıyor. İki anlama gelen bu kelime, salınarak yürümenin yanı sıra “yasak olan şeyleri yapmak” anlamında da kullanılıyor. Kısacası Nedim, burada bir söz sanatına başvurarak sözcüğün eş cinsel ilişki anlamına da vurgu yapıyor.
Dördüncü dörtlük, yani ders kitaplarından çıkarılan kısımda, izin alıp cuma namazına gitmekten bahsediliyor. Buradan çıkarılabilecek iki anlam var, hem cuma namazına erkeklerin gittiği yani bahsedilen kişinin kesinlikle erkek olduğu hem de annesinden izin alacak kadar küçük yaşta olduğu.
Aslında bu şiirden ve kullanılan sözcüklerden çıkarılabilecek bir dizi anlam daha var fakat şimdilik bu kadarla sınırlı kalıp bir diğer konuya geçelim.
Osmanlı döneminde eş cinselliğin varlığını kanıtlayan başka eserler de bulunuyor:
Enderûnlu Fâzıl, eserlerinde, kadınlardan hoşlanmadığını sürekli tekrarlamasının yanı sıra “Güzel Oğlanlar” adlı kitabı ve “Hançerli Hanım Hikâye-i Garibesi” isimli, Osmanlı dönemindeki iki erkek arasındaki ilişkiyi anlatan hikâyesi bulunuyor.
Orhan Gazi döneminde başladığı tahmin edilen oğlancılıkta, Hristiyan erkeklerle ilişkinin taciz boyutuna ulaştığı söyleniyor.
Divan edebiyatındaki eş cinsel göndermeli şiirlerde sık sık Hristiyan oğlanlardan bahsediliyor. Osmanlılara esir düşen Bizans İmparatorluğu’nun Selanik Başpiskoposu Gregoru Palamas, eş cinsel ilişkinin gayet yaygın olduğunu ve özellikle esir alınan Hristiyan erkeklere yönelik tacizin fazla olduğunu söylemişti.
“Vesikalı erkek” diye bir kavram da vardı.
Özellikle 17. yüzyılda yaygın olan vesikalı erkekler, devlet tarafından bir meslek grubu olarak sayılıyordu. Bu vesikalı erkekler, ücret karşılığında erkeklerle ilişkiye giriyorlardı.
Bazıları hamamlarda çalışırken (esnaf güzelleri adı veriliyordu) bazıları ise gün içinde esnaf çırağı olarak görev yapıyordu. Hatta Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde bu olaylara dair pek çok örnek geçiyor.
Eş cinselliği suç kapsamından çıkaran ilk devletlerden biri olan Osmanlı, Avrupa’ya bir medeniyet dersi vermiş diyebiliriz…
1526 senesinde yayınlanan Bozok Sancağı Kanunnamesinde, eş cinselliğin yasal olmadığına yönelik ifadeleri görebiliyoruz. Osmanlı’da eş cinsellik suç olarak yasalaştırılsa da özellikle üst sınıflardaki insanlar tarafından suç olarak değerlendirilmediğini ve hayatlarının bir parçası olduğunu da eserlerinden anlayabiliyoruz.
Zaten daha sonrasında Osmanlı Devleti, 1858 yılında Tazminat reformları kapsamında eş cinsel ilişkiyi suç olmaktan çıkardı ve 1858 Ceza Kanunnamesinde eş cinselliğe dair herhangi bir suç tanımlaması bulunamadı.
Kısacası; günümüzde Netflix’teki eş cinsel içerikleri sansürlüyoruz ama atalarımızın bazı eserleri, Netflix içeriklerinden daha çok gökkuşağı temalı!
Osmanlı’nın konu olduğu, ilgi çekici diğer içeriklerimize göz atmak isterseniz: